17 Mayıs 2013 Cuma

Üç Dallı Çınar Ağacının Hikayesi



Bir varmış bir yokmuş, Yeşil Ülke’de yaşayan kralın bir oğlu varmış. Günlerden bir gün, prens tüfeğini alıp ormana avlanmaya gitmiş. Ormana girmesiyle birlikte ağaçların arasında bir tavşan görmüş. Tam namlusunu tavşana doğrultmuş ve onu vuracakken tavşan yalvarmaya başlamış: “prensim, eğer beni bağışlarsan, sana söz veriyorum bu yaptığın iyilik karşına çıkacak. Hayatımı bağışla!” demiş.

Prens tavşanın canını bağışlamış. Tavşan da koşarak ormanın derinliklerinde kaybolmuş. Sonra prens yoluna devam etmiş. Ve bu defa bir tilki görmüş. Tam nişan aldığında Tilki yalvaran bir sesle konuşmaya başlamış: “Lütfen prensim beni vurma, hayatımı bağışla. İnan bu iyilik karşına çıkacak.” Prens Tilkiyi de serbest bırakmış ve  yoluna devam etmiş. Ormanda ilerlerken bir karaca görmüş ve ona nişan almış. Ama yine aynı şey olmuş, karaca da yalvarmaya başlamış: “prensim, lütfen hayatımı bağışlayın, inanın bu iyilik karşılıksız kalmayacak” demiş.

Prens karacayı da serbest bırakmış. Karaca: “Merhametli prensim, size bu iyiliğinizin karşılığında bir sır vereceğim: Ormanın tam ortasına gidin, orada üç dallı bir çınar ağacı göreceksin. Bir dalını kesin ve o daldan çıkan periyi eşiniz olarak saraya götürün. Ama yanınıza mutlaka su alın, çünkü ihtiyacınız olacak ”demiş. Prens tam ormanın ortasına gitmiş, çınar ağacını bulmuş. Dalı kesip ve daldan çıkan güzeller güzeli periyi görmüş. Peri prensten yardım istemiş: “lütfen bana su ver, yoksa boğulacağım!” Prens aceleyle matarasını çıkartmak isterken, bütün su yere dökülmüş ve güzel peri oracıkta ölmüş.

Prens onu kucaklayıp, saraya götürmüş ve üzüntü içinde bir tören düzenlemiş.


Bir süre sonra prens tekrar avlanmak için ormana gittiğinde tilkiyle karşılaşmış. Tilki:  “Merhametli prensim size geçen günkü iyiliğinizin karşılığında bir sır vermek isterim: Ormanın ortasına kadar gidin ve geçen gün dalını kestiğiniz çınar ağacının bir dalını daha kesin, ondan da bir peri kızı çıkacak ama bu defa  sakın yanınıza su almayı unutmayın.  Biliyorsunuz ki, ihtiyacınız olacak” demiş.

Prens ormanda su aramaya başlamış  ama  ne yazık ki bulamamış. Yanında bir matara dolusu şarap varmış. Prens bunun da  iyi bir fikir olduğunu düşünmüş. Ağacın yanına gitmiş, dalı kesmiş, peri çıkmış ama kız şarabı içince hayatını kaybetmiş! Şarap peri için çok sert bir içecekmiş. Prens kızı kucaklayıp, sarayına götürmüş ve onun için de bir tören düzenlemiş.  İkinci kez şansını kaybettiği için çok kederlenmiş.

Prens bu üzüntülü günlerden sonra biraz nefes almak için ormana gitmiş. Bu defa onu tavşan beklemektedir: “Merhametli prensim, sana yardım edebilirim. Eğer benimle gelirsen sana taze suyun kaynağını göstereceğim” demiş. Ormanda biraz yürüdükten sonra su kaynağına gelmişler ve tavşan demiş ki “buradan mataranızı doldurun prensim, sonra yolumuza devam edelim”.

Tavşan ve prens çınar ağacının yanına gelmişler ve prens son dalın hala orada duruyor olmasına çok sevinmiş. Tavşan “şimdi dalı kesebilirsiniz”. Prens dalı kesmiş ve ortaya güzel bir peri kızı çıkmış. Kız yardım isteyerek prense seslenmiş: “su, su istiyorum, yoksa boğulacağım”. Tavşan matarayı prense uzatmış, prens de peri kızına  vermiş. Kız kana kana su içtikten sonra prensin önünde diz çökmüş ve kendisini kurtardığı için teşekkür etmiş. “sevgili prens ben bu dünyaya senin için geldim, iyiliğin için çok teşekkür ederim. Biz üç kardeştik, kardeşlerimi ve beni etki altına alan bir lanetle bu çınar ağacının köklerine bağlandık. Ama sen bizi  özgürleştirdin. Eğer istersen seninle gelebilirim. Prens ve peri kızı birbirlerine sarılmışlar ve tavşan neşeyle etraflarında zıplamaya başlamış. Herkes sevinç içindeymiş.

Prens, Peri kızı ve tavşan sarayın yolunu tutmuşlar. Yol üzerinde bir kuyu varmış. Dinlenmek için oraya oturmuşlar ve ne yapacakları hakkında sohbet etmeye başlamışlar. Peri kızı, prense “prensim ben bu peri elbisesiyle senin sarayına giremem, beni bu küçük tavşanla burada bırakıp bana saraydan bir elbise getir misin lütfen” demiş.

Kız tavşanla kuyunun yanında kalmış ve prens saraya doğru yola devam etmiş. Peri kızını mutlu etmek için yepyeni bir elbise diktirmeye karar vermiş ve uzun zaman dönmemiş. Peri ve tavşan endişeyle beklemişler. O sırada pek çok insan kuyuya su almaya gelmiş. Peri kızı da onu görmemeleri için bir ağacın dalları arasına saklanmış. Bu arada tavşan da yemek aramaya gitmişti. Kuyuya su almaya gelen bir cadı suya bakınca parlak beyaz tenli peri kızını görmüş. Çünkü kızın tırmandığı ağaç tam kuyunun yanındaymış! Bu görüntünün sahibini etrafta bulamayan cadı tam da, bu benim görüntüm diye sevinecekti ki kızı fark etmiş. Ve ona ağaçtan inmesi için yardım etmiş. Sonra da ona neler olduğunu sormuş. Peri kızı, cadıya her şeyi anlatmış. Hatta prensi beklediğini de anlatmış. Bütün hikayeyi öğrenen cadı tek bir hareketle peri kızını kuyuya atmış. Çünkü cadının da bir genç kızı varmış ve peri kızından kurtulursa prensle o evlenebilirmiş. Koşarak eve gitmiş, kızını kuyunun yanına getirip, ağaca çıkartmış. O sırada prens geri dönmüş. Ve peri kızına seslenmiş “neredesin peri kızı?”

Cadının kızı hızlıca ağaçtan inmiş ve prense görünmeden elbiseyi giymiş ama o, peri kızı gibi beyaz tenli değil, esmerdi. Prens tavşanı görünce peri kızının nerede olduğunu sormuş. “ben onu burada bıraktım, yemek aramaya gitmiştim, o sırada ağaca tırmanmış olmalı” demiş. Tavşan ve prens kızı aramaya başlamışlar “lütfen ağaçtan in” kız ağaçtan inince prens kızın yüzünü görmüş ve çok şaşırmış. Bu kız peri kızı değildi sanki, çünkü teninin rengi çok farklıydı.

Kız “canım sevgilim, seni beklerken güneşin altında o kadar uzun bekledim ki, tenim yandı, esmerleştim.” Prens buna inanmış ve cadının kızını sarayına götürmüş. Cadının kızı ise  prensle evlenip, saraya yerleşmiş. Kuyuya düşen peri kızı da üzüntüsünden bir altın balığa dönüşmüş. 

Bir gün cadı kızını ziyarete gitmiş ve ona  sormuş: “acaba bir sorun var mı? Çünkü kuyuda bir altın balık gördüm. Belki peri kızı balığa dönüştü?” demiş. “Ben sana hasta numarası yapmanı tavsiye ederim. Prense iyileşmek için  kuyudaki altın balığı yemen gerektiğini söyle”

Prens sevgili eşi için her şeyi yapmaya hazırmış. Altın balığı kuyudan çıkarttırmış ve  onu karısı için pişirtmiş. Cadının kızı da afiyetle yemiş. Ama sarayın aşçısı, balığı temizlerken bir pul tanesini yere düşürmüş. Yere düşen pul mucizevi bir şekilde toprağa tutunmuş ve filizlenerek  altın elmalar veren bir ağaca dönüşmüş. O ağaç her gece çiçek açmış ve öğle saatine kadar meyveleri olgunlaşmış. Ama her gece birileri bu altın elmaları gizlice almış. Prens bu garip ağacı düşünmeye başlamış; acaba neden onlar hiç bu ağacın altın elmalarını alamamışlar? Prens, elbette  meyvelerin periler tarafından götürüldüğünü bilmiyormuş.

Günler sonra cadı yine kızını ziyarete gelmiş. “Bence sırrını saklamak için bu ağacı prense kestirmelisin” demiş. Kız da hemen prense gidip, şöyle demiş “bu ağaç beni gerekten rahatsız ediyor, lütfen onu kestir, görmek bile istemiyorum”.

Komşu arazide yoksul bir adam yaşıyormuş. Prens ağacı kestirmek için bu yoksul adamı çağırmalarını emretmiş. Adam, kestiği ağacın gövdesini parçalara ayırırken küçük bir dal yere düşmüş, yoksul adam da bu küçük dalı alıp, cebine koymuş.  İş bitince prens, adama emeğinin karşılığını ödemiş ve adam evine dönmüş. Cebinde taşıdığı  altın ağacın parçasını şöminenin yanına koymuş. Tam o dakikalarda da cadının kızı sarayın şöminesinde altın ağacın bütün kütüklerini yaktırıyormuş.

O gece yoksul adamın evi hava karardıktan sonra bile aydınlıkmış. Mum bile yakmalarına gerek kalmamış. Adam, karısına “bu ışığın sebebi altın elma ağacının dalı olmalı” demiş.

Ertesi sabah yoksul adam, kızı ve karısıyla sarayın bahçesine çalışmaya gitmek üzere yola çıkmış. O kadar erkenden çıkmışlardı ki, evi toparlamaya hatta yatağı toplamaya bile zamanları olmamıştı. Ama akşam eve döndüklerinde ev tertemiz ve derli topluymuş. Bu mucizeyi kimin gerçekleştirdiğini düşünmeye başlamışlar.
Ertesi gün saraya çalışmaya gitmeden önce yoksul adam kızından evin bir köşesine saklanmasını istemiş. Acaba eve kim geliyordu? Yoksul adamın kızı pencerenin önündeki boşluğa saklanmış. Ve görmüş ki o minicik ağaç parçasından çıkan peri kızı evi toplamaya başlamış. Kız bunu görünce eve girmiş ve ağaç parçasını eline almış. Böylece peri kızı ağacına dönemeyince yoksul aile ile yaşamaya başlamış. Böylece peri kızı da aileye katılmış ve iki kız beraber prensin sarayına çalışmaya devam etmişler.
Bir gün prens masal dinlemek istemiş ve saraydaki herkes sırayla ona masal anlatmış. Ve sıra peri kızına gelmiş. Prens ona demiş ki “güzel kız, şimdi sen bir masal anlat, hatta eğer masal bilmiyorsan kendi hayatından bir bölüm anlat.”

Kız başlamış anlatmaya: “bir varmış bir yokmuş….” Kız anlattığı masalın sonuna gelince demiş ki “ben senin çınar ağacından çıkardığın periyim.” Prens kıza sarılmış ve kendisine yalan söyleyen cadının kızını şatosundan kovup peri kızıyla evlenmiş.

Eğer başlarına bir şey gelmediyse hala Yeşil Ülke’de mutlu bir şekilde yaşıyor olmalılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder