Bir varmış bir yokmuş, Yeşil Ülke’de yaşayan kralın bir oğlu
varmış. Günlerden bir gün, prens tüfeğini alıp ormana avlanmaya gitmiş. Ormana
girmesiyle birlikte ağaçların arasında bir tavşan görmüş. Tam namlusunu tavşana
doğrultmuş ve onu vuracakken tavşan yalvarmaya başlamış: “prensim, eğer beni
bağışlarsan, sana söz veriyorum bu yaptığın iyilik karşına çıkacak. Hayatımı
bağışla!” demiş.
Prens tavşanın canını bağışlamış. Tavşan da koşarak ormanın
derinliklerinde kaybolmuş. Sonra prens yoluna devam etmiş. Ve bu defa bir tilki
görmüş. Tam nişan aldığında Tilki yalvaran bir sesle konuşmaya başlamış:
“Lütfen prensim beni vurma, hayatımı bağışla. İnan bu iyilik karşına çıkacak.”
Prens Tilkiyi de serbest bırakmış ve yoluna
devam etmiş. Ormanda ilerlerken bir karaca görmüş ve ona nişan almış. Ama yine
aynı şey olmuş, karaca da yalvarmaya başlamış: “prensim, lütfen hayatımı
bağışlayın, inanın bu iyilik karşılıksız kalmayacak” demiş.
Prens karacayı da serbest bırakmış. Karaca: “Merhametli
prensim, size bu iyiliğinizin karşılığında bir sır vereceğim: Ormanın tam
ortasına gidin, orada üç dallı bir çınar ağacı göreceksin. Bir dalını kesin ve
o daldan çıkan periyi eşiniz olarak saraya götürün. Ama yanınıza mutlaka su alın,
çünkü ihtiyacınız olacak ”demiş. Prens tam ormanın ortasına gitmiş, çınar
ağacını bulmuş. Dalı kesip ve daldan çıkan güzeller güzeli periyi görmüş. Peri
prensten yardım istemiş: “lütfen bana su ver, yoksa boğulacağım!” Prens
aceleyle matarasını çıkartmak isterken, bütün su yere dökülmüş ve güzel peri
oracıkta ölmüş.
Prens onu kucaklayıp, saraya götürmüş ve üzüntü içinde bir
tören düzenlemiş.
Bir süre sonra prens tekrar avlanmak için ormana gittiğinde tilkiyle karşılaşmış. Tilki: “Merhametli prensim size geçen günkü iyiliğinizin karşılığında bir sır vermek isterim: Ormanın ortasına kadar gidin ve geçen gün dalını kestiğiniz çınar ağacının bir dalını daha kesin, ondan da bir peri kızı çıkacak ama bu defa sakın yanınıza su almayı unutmayın. Biliyorsunuz ki, ihtiyacınız olacak” demiş.
Prens ormanda su aramaya başlamış ama ne
yazık ki bulamamış. Yanında bir matara dolusu şarap varmış. Prens bunun da iyi bir fikir olduğunu düşünmüş. Ağacın
yanına gitmiş, dalı kesmiş, peri çıkmış ama kız şarabı içince hayatını kaybetmiş! Şarap
peri için çok sert bir içecekmiş. Prens kızı kucaklayıp, sarayına götürmüş ve
onun için de bir tören düzenlemiş. İkinci
kez şansını kaybettiği için çok kederlenmiş.
Prens bu üzüntülü günlerden sonra biraz nefes almak için
ormana gitmiş. Bu defa onu tavşan beklemektedir: “Merhametli prensim, sana
yardım edebilirim. Eğer benimle gelirsen sana taze suyun kaynağını
göstereceğim” demiş. Ormanda biraz yürüdükten sonra su kaynağına gelmişler ve tavşan
demiş ki “buradan mataranızı doldurun prensim, sonra yolumuza devam edelim”.
Tavşan ve prens çınar ağacının yanına gelmişler ve prens son
dalın hala orada duruyor olmasına çok sevinmiş. Tavşan “şimdi dalı kesebilirsiniz”.
Prens dalı kesmiş ve ortaya güzel bir peri kızı çıkmış. Kız yardım isteyerek
prense seslenmiş: “su, su istiyorum, yoksa boğulacağım”. Tavşan matarayı prense
uzatmış, prens de peri kızına vermiş. Kız
kana kana su içtikten sonra prensin önünde diz çökmüş ve kendisini kurtardığı
için teşekkür etmiş. “sevgili prens ben bu dünyaya senin için geldim, iyiliğin
için çok teşekkür ederim. Biz üç kardeştik, kardeşlerimi ve beni etki altına alan
bir lanetle bu çınar ağacının köklerine bağlandık. Ama sen bizi özgürleştirdin. Eğer istersen seninle
gelebilirim. Prens ve peri kızı birbirlerine sarılmışlar ve tavşan neşeyle
etraflarında zıplamaya başlamış. Herkes sevinç içindeymiş.
Prens, Peri kızı ve tavşan sarayın yolunu tutmuşlar. Yol
üzerinde bir kuyu varmış. Dinlenmek için oraya oturmuşlar ve ne yapacakları
hakkında sohbet etmeye başlamışlar. Peri kızı, prense “prensim ben bu peri
elbisesiyle senin sarayına giremem, beni bu küçük tavşanla burada bırakıp bana
saraydan bir elbise getir misin lütfen” demiş.
Kız tavşanla kuyunun yanında kalmış ve prens saraya doğru yola
devam etmiş. Peri kızını mutlu etmek için yepyeni bir elbise diktirmeye karar
vermiş ve uzun zaman dönmemiş. Peri ve tavşan endişeyle beklemişler. O sırada pek
çok insan kuyuya su almaya gelmiş. Peri kızı da onu görmemeleri için bir ağacın
dalları arasına saklanmış. Bu arada tavşan da yemek aramaya gitmişti. Kuyuya su
almaya gelen bir cadı suya bakınca parlak beyaz tenli peri kızını görmüş. Çünkü
kızın tırmandığı ağaç tam kuyunun yanındaymış! Bu görüntünün sahibini etrafta
bulamayan cadı tam da, bu benim görüntüm diye sevinecekti ki kızı fark etmiş. Ve
ona ağaçtan inmesi için yardım etmiş. Sonra da ona neler olduğunu sormuş. Peri kızı,
cadıya her şeyi anlatmış. Hatta prensi beklediğini de anlatmış. Bütün hikayeyi
öğrenen cadı tek bir hareketle peri kızını kuyuya atmış. Çünkü cadının da bir genç kızı
varmış ve peri kızından kurtulursa prensle o evlenebilirmiş. Koşarak eve gitmiş,
kızını kuyunun yanına getirip, ağaca çıkartmış. O sırada prens geri dönmüş. Ve peri
kızına seslenmiş “neredesin peri kızı?”
Cadının kızı hızlıca ağaçtan inmiş ve prense görünmeden
elbiseyi giymiş ama o, peri kızı gibi beyaz tenli değil, esmerdi. Prens tavşanı
görünce peri kızının nerede olduğunu sormuş. “ben onu burada bıraktım, yemek
aramaya gitmiştim, o sırada ağaca tırmanmış olmalı” demiş. Tavşan ve prens kızı
aramaya başlamışlar “lütfen ağaçtan in” kız
ağaçtan inince prens kızın yüzünü görmüş ve çok şaşırmış. Bu kız peri kızı
değildi sanki, çünkü teninin rengi çok farklıydı.
Kız “canım sevgilim, seni beklerken güneşin altında o kadar
uzun bekledim ki, tenim yandı, esmerleştim.” Prens buna inanmış ve cadının
kızını sarayına götürmüş. Cadının kızı ise prensle evlenip, saraya yerleşmiş. Kuyuya düşen peri kızı da üzüntüsünden bir altın
balığa dönüşmüş.
Bir gün cadı kızını ziyarete gitmiş ve ona sormuş: “acaba bir sorun var mı? Çünkü kuyuda
bir altın balık gördüm. Belki peri kızı balığa dönüştü?” demiş. “Ben sana hasta
numarası yapmanı tavsiye ederim. Prense iyileşmek için kuyudaki altın balığı yemen gerektiğini söyle”
Prens sevgili eşi için her şeyi yapmaya hazırmış. Altın balığı
kuyudan çıkarttırmış ve onu karısı için
pişirtmiş. Cadının kızı da afiyetle yemiş. Ama sarayın aşçısı, balığı
temizlerken bir pul tanesini yere düşürmüş. Yere düşen pul mucizevi bir şekilde
toprağa tutunmuş ve filizlenerek altın
elmalar veren bir ağaca dönüşmüş. O ağaç her gece çiçek açmış ve öğle saatine
kadar meyveleri olgunlaşmış. Ama her gece birileri bu altın elmaları gizlice
almış. Prens bu garip ağacı düşünmeye başlamış; acaba neden onlar hiç
bu ağacın altın elmalarını alamamışlar? Prens, elbette meyvelerin periler tarafından götürüldüğünü
bilmiyormuş.
Günler sonra cadı yine kızını ziyarete gelmiş. “Bence sırrını
saklamak için bu ağacı prense kestirmelisin” demiş. Kız da hemen prense gidip,
şöyle demiş “bu ağaç beni gerekten rahatsız ediyor, lütfen onu kestir, görmek bile
istemiyorum”.
Komşu arazide yoksul bir adam yaşıyormuş. Prens ağacı
kestirmek için bu yoksul adamı çağırmalarını emretmiş. Adam, kestiği ağacın gövdesini
parçalara ayırırken küçük bir dal yere düşmüş, yoksul adam da bu küçük dalı
alıp, cebine koymuş. İş bitince prens,
adama emeğinin karşılığını ödemiş ve adam evine dönmüş. Cebinde taşıdığı altın ağacın parçasını şöminenin yanına
koymuş. Tam o dakikalarda da cadının kızı sarayın şöminesinde altın ağacın bütün
kütüklerini yaktırıyormuş.
O gece yoksul adamın evi hava karardıktan sonra bile
aydınlıkmış. Mum bile yakmalarına gerek kalmamış. Adam, karısına “bu ışığın sebebi
altın elma ağacının dalı olmalı” demiş.
Ertesi sabah yoksul adam, kızı ve karısıyla sarayın bahçesine
çalışmaya gitmek üzere yola çıkmış. O kadar erkenden çıkmışlardı ki, evi
toparlamaya hatta yatağı toplamaya bile zamanları olmamıştı. Ama akşam eve
döndüklerinde ev tertemiz ve derli topluymuş. Bu mucizeyi kimin
gerçekleştirdiğini düşünmeye başlamışlar.
Ertesi gün
saraya çalışmaya gitmeden önce yoksul adam kızından evin bir köşesine saklanmasını
istemiş. Acaba eve kim geliyordu? Yoksul adamın kızı pencerenin önündeki
boşluğa saklanmış. Ve görmüş ki o minicik ağaç parçasından çıkan peri kızı evi
toplamaya başlamış. Kız bunu görünce eve girmiş ve ağaç parçasını eline almış.
Böylece peri kızı ağacına dönemeyince yoksul aile ile yaşamaya başlamış. Böylece
peri kızı da aileye katılmış ve iki kız beraber prensin sarayına çalışmaya
devam etmişler.
Bir gün prens masal dinlemek istemiş ve saraydaki herkes sırayla
ona masal anlatmış. Ve sıra peri kızına gelmiş. Prens ona demiş ki “güzel kız,
şimdi sen bir masal anlat, hatta eğer masal bilmiyorsan kendi hayatından bir
bölüm anlat.”
Kız başlamış anlatmaya: “bir varmış bir yokmuş….” Kız
anlattığı masalın sonuna gelince demiş ki “ben senin çınar ağacından çıkardığın
periyim.” Prens kıza sarılmış ve kendisine yalan söyleyen cadının kızını
şatosundan kovup peri kızıyla evlenmiş.
Eğer başlarına bir şey gelmediyse hala Yeşil Ülke’de mutlu
bir şekilde yaşıyor olmalılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder